Belirsizlik Üzerine…
Hayatta belirsizlikle olan mücadelemizin ve ona karşı verdiğimiz tepkilerin bize dair çok şey anlattığına inanırım.
Terapist olma hikâyemde bu alan beni epey zorlar—ve de hep çok öğretir—; psikoterapide neyin, kime, nasıl ve neden iyi geldiğini her zaman bilemezken ve “iyileşme” fenomeninin sınırlarında dolaşırken, “işe yarar bir şey yapma” telaşından sıyrılıp sadece olma hâlinde, kalben ve samimiyetle kalabilmek… Elde edilmesi güç bir andır bu.
Ve tam da burada işin cilvesi kendini gösterir:
Çünkü zihin bilmek ister.
Yön vermek, anlamlandırmak, sonuç almak ister.
Ama bazen en büyük keşifler, bilmemeye razı olmaktan geçer.
Terapist, belirsizliğin konforsuzluğuyla ne kadar temas edebiliyorsa, karşısındaki de o ölçüde onunla etkileşime girme cesaretini bulabiliyor. En nihayetinde terapi, başlangıcı ve sonu belirsiz, ilişkisel bir süreçtir. O odanın içinde iki insan vardır.
İki dünya.
Ve birbirine dolanan iplerle yolunu bulmaya çalışan iki kalp.
Görünürde seanslar sona erse de, biri bir şekilde hayatınıza girdiğinde, o iz asla tam anlamıyla silinmez. Herkesin bir izi kalır; terapi de, terapistle kurulan ilişki de, o izler senfonisinde kendine düşen payı alır.
Güzel izler bırakmak ümidiyle.
—nilüfer
Fotoğraf: green lake, seattle | ekim, 2025